Saadet Partisi Genel Lideri Temel Karamollaoğlu, haftalık basın toplantısında değerlendirmelerde bulundu. Karamollaoğlu, gündeme ait hususları ele aldığı konuşmasında emekli amirallerin bildirisine, Merkez Bankası’ndaki başkanlık koltuğunun ani değişimine, ülkenin ekonomik durumuna ve yeni anayasa tartışmalarına ait açıklamalarda bulundu.
Karamollaoğlu, 104 emekli amiralin yayınladığı bildiriye ait “Daha evvel de emekli büyükelçiler bir bildiri yayınlamışlardı. Üniformalarını çıkardıktan sonra yayınlanana bu bildiri kanaatimize nazaran tıpkı mahiyette kabul edilebilir ancak darbe yahut darbe daveti elbette hiçbir suretle kabul edilemez.
Niyetleri ne olursa olsun gece yarısı yayınlanan bu bildiri aslında iktidara karşı bir hava sergilemek isterken en çok iktidarın işine yaramıştır. Kanaatimize nazaran bugün asıl konuşulması gereken 104 emekli amiralin bildirisi değil, iki milyon esnafımızın geçinemeyen emeklinin 83 milyon vatandaşımızın kaygısı olmalıdır” açıklamasında bulundu.
“Darbe yalnızca postallarla değil; vergilerle, artırımlarla da yapılabilir” diyen Karamollaoğlu, “Demokrasiye el uzatan askeri vesayeti de insanımızın yararına el uzatan grup elbiseli sivil vesayeti de kabul etmemiz mümkün değildir” sözlerini kullandı.
Gelir dağılımının adaletsiz olduğunu söz eden Karamollaoğlu “Ülkemizde en güçlü yüzde 20’nin toplam gelirden aldığı hisse yüzde 46’nın üstüne en fakir yüzde 20’nin toplam gelirden aldığı hisse yalnızca yüzde 6 civarındadır. Ortadaki fark yüzde yedi buçuk misli en bedelli ittifak bu gelir adaletsizliğine karşı yapılacak ittifak olacaktır. Bu sebeple insanımızın yararına emeğine hakkına ve tenceresine yapılan herkesin geçim ittifakında harikulâde bir toplantıya davet ediyorum” dedi.
Karamollaoğlu’nun açıklaması şu biçimde:
“Bugünlerde maalesef ülkemiz 104 emekli amiralin bildirisini konuşuyor yalnızca. Bir anda bütün gündem bu bildiriye odaklandı. Daha evvel de emekli büyükelçiler bir bildiri yayınlamışlardı. Üniformalarını çıkardıktan sonra yayınlanana bu bildiri kanaatimize nazaran tıpkı mahiyette kabul edilebilir fakat darbe yahut darbe daveti elbette hiçbir suretle kabul edilemez. Niyetleri ne olursa olsun gece yarısı yayınlanan bu bildiri aslında iktidara karşı bir hava sergilemek isterken en çok iktidarın işine yaramıştır. Bunu da görmek mecburiyetindeyiz. Kanaatimize nazaran bugün asıl konuşulması gereken 104 emekli amiralin bildirisi değil, iki milyon esnafımızın geçinemeyen emeklinin 83 milyon vatandaşımızın kaygısı olmalıdır.
‘VATANDAŞIMIZIN GEÇİM KEDERİ İÇİN BİR ORTAYA GELMELİYİZ’
Ülkemizin adaletten iktisada dış siyasetten eğitime kadar her alanda yaşadığı savrulmayı iktidar umursamasa da bu savrulma milletimizi gelecek tasasına ve geçim kasvetine sürüklemiş bulunmaktadır. Biz milletimizin açlığa yoksulluğa adaletsiz gelir dağılımına hayat pahalılığına mahkum edilmesine bir deva aramak ve bulmak mecburiyetindeyiz. Anne ve babaların bebeğine alacağı sütü, mamayı, bezi düşünür hale getirilmesine seyirci kalamayız, kalmamalıyız.
İnsanımızın 5 liralık 10 liralık et alacak duruma düşürülmesine ve ülkemiz kaynaklarının israfa, ranta ve yolsuzluğa aktarılmasına mutlaka razı olamayız. Bir gecede dövizde yaşanan 1 liralık artışla birileri servetine servet katarken başka tarafta bir geceyi huzursuz ve uykusuz geçiren milyonlarca insanımızı görmezden gelemeyiz. Çalışan, emek veren, ter döken insanımızın omuzlarına milyarlarca faiz yükünün yüklenmesine istek gösteremeyiz.
Bugün asıl darbe milletimizin cebine, emeğine, aşına yapılarak mutfaktaki tencereyi kaynamaz hale getirmek suretiyle yapılmaktadır. Darbe yalnızca postallarla değil vergilerle artırımlarla da yapılabilir. Bunu görmek mecburiyetindeyiz.
Demokrasiye el uzatan askeri vesayeti de insanımızın karına el uzatan kadro elbiseli sivil vesayeti de kabul etmemiz mümkün değildir. Bugün 104 emekli amiralin bildirisi için inanılmaz toplanılması düşünülüyorsa 84 milyon vatandaşımızın geçim kederi için de kesinlikle bir ortaya gelmek mecburiyetindeyiz.
‘GELİR ADALETSİZLİĞİNE KARŞI İTTİFAK’
Ülkemizde en varlıklı yüzde 20’nin toplam gelirden aldığı hisse yüzde 46’nın üstüne en fakir yüzde 20’nin toplam gelirden aldığı hisse yalnızca yüzde 6 civarındadır. Ortadaki fark yüzde yedi buçuk misli en pahalı ittifak bu gelir adaletsizliğine karşı yapılacak ittifak olacaktır. Bu sebeple insanımızın yararına emeğine hakkına ve tenceresine yapılan herkesin geçim ittifakında fevkalâde bir toplantıya davet ediyorum.
‘DEMOKRASİ HELVADAN PUT HALİNE GELDİ’
Bugün bir demokrasi havarisi kesilen kimi kimselerin ve çevrelerin nasıl bir hal içinde oldukları vesikalarla sabittir. 2004 yılında vazifesi başında bulunan 313 generale mektup yazarak gelişmeler telaş verici iktidarı uyarın diyenler fiilen darbe daveti yapmışlardı. Bugün birebir çevrelerin bu bildiriye verdikleri reaksiyon hepimizi derinden düşündürmelidir.
Türkiye’de demokrasiyi rafa kaldıranların TBMM’nin fonksiyonunu yok edenlerin fikir özgürlüğüne darbe vuranların sokak ortasında gazetecileri siyasalları linç edildiği bir ortamın sorumlusu olanların tek adam rejimi tesis edenlerin demokrasi diye bir kaygısı olduğuna inanmıyoruz.
Demokrasi bu ülkede birileri için adeta acıkınca yenilen bir helvadan put haline gelmiştir. Bu sebeple de işlerine geldiğinde demokrasi işlerine gelmediğinde ise baskı ve tahakküm anlayışı tezahür etmektedir. Burada şu hususu da vurgulamakta yarar görüyorum; biz ulusal görüş hareketi olarak 50 yıldır haktan, adaletten ulusal iradeden yana olduk. Darbelerden ve darbeci vesayetten milletimizle birlikte en çok düşünceyi biz çektik. Bu sebeple 15 Temmuz gecesi de tankların karşısında durduk. Bundan sonra bu türlü bir zihniyetin her daim karşısında olacağımız bilinmeli. Ancak Türkiye’de gerek askeri gerekse sivil vesayetin ortadan kaldırılması ve çoğulcu idare anlayışı ile ulusal iradenin tam manasıyla işlediği bir sistem için atılması mecburi olan birtakım adımları sizlerle paylaşmak istiyorum.
‘ZİHNİYET DEĞİŞMEDEN MADDELERDE DEĞİŞİKLİK YAPMANIN DEĞERİ YOK’
Her şeyden evvel bir numaralı sıkıntımız Türkiye’de önemli bir zihniyet değişimine muhtaçlık olduğunu görmektir. Bu değişim sağlandıktan sonra birtakım adımlar atılmaya başlanabilir. Yeni anayasa üzere tartışmalar fakat zihniyet değişimi ardından gündeme getirilmelidir. Yöneticilerin zihniyeti değişmeden demokrasi fikir düşünce hürriyetini özümsemeden anayasada maddelerde değişiklik yapmanın hiçbir değeri yoktur. Uymayacağın anayasa uymayacağın kanun hiçbir şeye yaramaz.
İkinci konu; bu zihniyet değişikliğinden sonra yapılacak tüzel siyasi ve kurumsal düzenlemelerde parti derdiyle değil ülke derdiyle hareket edilmelidir. Bütün yasal düzenlemede tek ölçüt ulusal iradenin güçlendirilmesi olmalıdır.
Üç; iktisadı güçlü olmayan bir ülkenin demokrasisinin güçlü olmadığı da açıkça görülmektedir. Bu sebeple ivedilikle tüketim iktisadından üretim iktisadına geçilmeli adil bir gelir dağılımı kesinlikle sağlanmalıdır. Türkiye’nin 81 vilayetinde üretim ve kalkınma seferberliği başlatılmalıdır.
Dördüncü olarak; dış siyasette şahsiyetli bir hal takınmak elzem hale gelmiştir. Topyekün yeni bir anlayış ve yaklaşım değişikliğine gidilmeye muhtaçlık vardır. Komşularımızla ve İslam ülkeleriyle bölgedeki tarihi ve kültürel bağlarımız olan ülkelerde ilgiler güvenlik başta olmak üzere dostluk ve işbirliği yerinde tekrar inşa edilmelidir. Bugünkü koşullarda bunun en kadar güç olduğunu görüyoruz ve biliyoruz. 18 yıldır ihmal edilen bu irtibatları çabucak bugün bu iktidarın bilhassa hayat geçirmesi katiyetle mümkün gözükmemektedir.
İşte bundan dolayıdır ki son olarak bu saydıklarımızın gerçekleşmesi maalesef yıpranmış artık geleceğe dair bir vizyonu ve hayali kalmamış bu iktidarın da değişmesidir. Zihniyet değişikliği zaten iktidarda bu yanlışlıkların içinde boğulurken gerçekleştirilemez.
Açıkça görülmektedir ki ülkemiz maalesef bu iktidarı taşıyacak takate sahip değildir artık. Bu iktidarın ıslahat vaatleri ise hiçbir mana taşımamaktadır. Meşhur bir kelam var; ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. İktidarın bugüne kadar sergilemiş olduğu idare anlayışı bundan sonra devam edecek gözükmektedir. Bu anlayışın değişmesi elzemdir. Bu anlayışı iktidarın kendi kendisine yapma ihtimali de gözükmemektedir. Ancak ne olursa olsun bizlerde ümitsizlik ve karamsarlık olamaz, olamamalıdır.
Bundan ötürü milletimize sesleniyorum ki kimse ümitsizliğe kapılmasın mahzun olmasın. Şairin dediği üzere; ümitsizlik yok gün gelir gül de açar bülbül de öter. Umut var ve biz inanıyoruz ki umut Saadet Partimizdir. Bunu söylerken bir particilik zihniyetiyle emin olun söylemiyorum. Saadet Partimizin ismini kaldırın umdeleri ortada kalsın kâfi. Biz şahsiyetli bir dış siyaset izlemeyi 50 yıldır şiar edindik. İktidara her geldiğimizde de en önemli adımları attık adeta tarih yazdık bu hiçbir vakit unutulmamalıdır.
‘SÜREKLİ MAĞDUR OLDUKLARINI SAV EDİYORLAR’
İktidardaki bu arkadaşlarımız daima mağduriyet oyununu oynamaktadırlar…
Neredeyse 20 yıldır iktidardalar, ellerinde Sultanlardan, Hükümdarlardan, Kisra’dan, Kayzer’den daha büyük imkan var. İsteyip de yapmadıkları hiçbir şey yok fakat ne hikmetse daima lakin daima mağdur olduklarını tez ediyorlar. Bundan dolayıdır ki bu ülkede; 4 milyon işsiz vatandaşımızın mağduriyeti görülmüyor. Kısa çalışma ödeneği bir hafta evvel biten 3.5 milyon çalışanımızın mağduriyeti görülmüyor.
Açlık hududunun altında yaşayan 20 milyon vatandaşımızın mağduriyeti görülmüyor. 16 yılda iflas eden 2 milyon esnafımızın ezası görülmüyor.
İcra dairelerinde belge sayısı 21,8 milyona dayandı. 83,5 milyonluk ülkemizde her 4 şahıstan biri icralık lakin bu mağduriyet görülmüyor. O denli ki iktidarın mağduriyetlerinden; atanamayan öğretmenlerin, KYK borcu olan gençlerin, EYT’lilerin düşüncelerine bakmaya fırsat bulunamıyor. Tekrar ediyorum kriz; bildiri krizi değil, ekonomik krizdir keder geçim derdidir.
‘RAMAZAN AYI BİR FIRSAT OLARAK DURUYOR’
Tekrar buradan sizlerin ve kamuoyunun huzurunda iktidara uygulaması için bir teklifte bulunmak istiyorum.
Emeklilerimiz, taban ücretlilerimiz, genç kardeşlerimiz, ekmek teknelerini döndüremez hale gelen esnaflarımız, pandemi devrinde işsiz kalan yüz binlerce insanımız tam bir yıldır sizden yardım eli uzatmanızı bekliyor. Bugüne kadar bu sorumluluğunuzu yerine getirmediniz lakin Ramazan ayı önünüzde bir fırsat olarak duruyor.
Gelin bu yıl devlet, bir aylık fitre bedelini vatandaşlarına yardım olarak kendisi versin.
Kişi başı günlük 28 liradan, bir aylık 840 lira olarak “Ramazan Yardımı” ismi altında vatandaşlarımıza dayanak olunsun. Bir konutta 2 kişi yaşıyorsa 1680, 3 kişi yaşıyorsa 2520, 4-5 ve daha fazlasına nazaran bu ölçü fert başına hesaplarına yatırılsın. En azından bir defa bunu yapabilirsiniz, inanın güç değil; 83 milyon vatandaşımızın her birine dahi bu yardımda bulunsanız 70 milyar TL civarında bir sayıya tekabül ediyor.
MERKEZ BANKASI AÇIKLAMASI
4 ay evvel kendi atadığı Merkez Bankası Lideri’ni bir gece yarısı kararnamesiyle misyondan almanızın maliyeti bile 500 milyar liradan fazla. Ayrıyeten Merkez Bankası’nın kasasından adeta buhar olup uçan 128 milyar doların yanında bu sayının esamesi bile okunmaz, devede kulak bile değil!
Bakın biz de buradan size bir kelam veriyoruz:
Biliyoruz alkışı çok seviyorsunuz, övülmeyi, yere göğe sığdırılmamayı bekliyor, çok istiyorsunuz.
Kelam veriyoruz; bu teklifimizi hayata geçirin, ellerimiz patlayıncaya kadar sizi alkışlayacağız!
Kâfi ki; geçim ıstırabı ve hayat pahalılığından iyice bunalan milletimiz, Ramazan’da bari bir nebze olsun rahat nefes alsın!
Kâfi ki; en azından bir ay boyunca çoluk-çocuğuyla oturduğu sofrasından tok kalksın!
Karar